Sosyoloji

Sosyoloji insan sosyal yaşamının çalışmasıdır. Sosyolojinin diyalogların analizinden, dünyanın nasıl işlediğini anlamaya çalışmaya dair teorilerin gelişmesine değişen birçok alt bölümü vardır. Bu bölümde size sosyoloji ve önemi, çevrenizdeki dünyaya bakış açınızı nasıl değiştirebileceği ve bilim dalına dair kısa bir tarihçe sunulacaktır.
Sosyoloji Nedir? Sosyoloji, deneysel araştırmaların sistematik metotlarını kullanan ve eleştirel analizleri geliştirmek için bilgiyi insanların sosyal yapısı ve faaliyetleri üzerine indirgeyen bir sosyal bilimler dalıdır. Bazen bu bilgileri genel toplum refahı yararında kullanmak için hükümet politikaları araştırmaları tasarlanmıştır. Araştırma aralıkları mikrodan makroya doğrudur. Mikrososyoloji insanlarla yüz yüze etkileşimli çalışmaları, makrososyoloji ise geniş sosyal süreçler üzerinde çalışmaları içerir. Sosyolojinin geleneksel odağı toplumsal ilişkiler, toplumsal sınıf düzeni, toplumsal etkileşim, kültür ve sapmadır.
Bunlara olan yaklaşımlarda nicel ve nitel araştırma teknikleri kullanılır. İnsanların toplumsal yapıları/faaliyetleri kategorisi altında sosyoloji giderek genişlemiştir. Zamanla ekonomik faaliyet çalışmaları, sağlık eşitsizlikleri ve hatta bilimsel bilginin oluşturulmasında toplumsal faaliyetin rolü gibi ücra konulara da odaklanmıştır. Aynı zamanda sosyal bilim metot aralıkları da oldukça genişlemiştir. 1970 ve 1980’lerin kültürel dönüşümü, sosyoloji kültürüne daha ılımlı yaklaşımlar sağladı. Diğer taraftan aynı yıllarda sosyal ağ analizlerinde olduğu kadar yeni matematiksel yaklaşımların yükselişi de görüldü. Toplumsal dünya değişiyor; bazılarına göre büyüyor, bazılarına göre küçülüyor. Buradaki önemli nokta, toplum zamanla değişimsiz kalmaz. Aşağıda daha detaylı olarak belirtileceği gibi sosyoloji, önemli toplumsal değişikliklerin köklerine sahiptir. Eski uygulayıcılar toplumsal değişiklikleri anlamak için bir girişim olarak disiplini geliştirdi. Bazı eski sosyolojik kuramcılar (ör. Marx, Weber ve Durkheim) toplumsal ilerleme açısından huzursuzdu.
Sosyolojinin kurucularından olan C. Wright Mills, (20. Yy.ın ortalarından önemli bir sosyolog) sosyal konularda bilinçli bir çerçeve içerisinde kişisel sorunları belirleme yeteneğini, sosyolojik hayal gücü olarak etiketlemiştir. Mills’in önerisi: “İnsanların ihtiyacı olan şey, dünyada ve kendi içlerinde neler olup bittiğinin anlaşılır bir özeti içinde nedenler geliştirmesini ve bu bilgileri kullanmada onlara yardımcı olacak bir zihin kalitesidir. Sosyolojik hayal gücü, bireylerin iç yaşamlarındaki ve dış kariyerlerindeki büyük tarihsel sahneyi anlamayı sağlar.” Olmuştur. Mills’in de gördüğü gibi sosyal hayal gücü bireylerin ben-merkezli dünya manzaralarından ve kişiliklerinden dışarıya çıkmalarına yardım ederek, sorunlarla başa çıkmalarını sağlayabilir. Bireyler sosyal hayal gücünü kullandıklarında davranış, tutum ve kültürü etkileyen olayları ve toplumsal yapıları görmeleri mümkündür. Sosyolojik hayal gücü, sorunlara uzaktan bakan sosyolojisinin ötesinde bir sağduyudur. Birçok insan dünyayı ve içinde yer alan olayları anladığını zanneder, fakat sosyologlar gibi dünyayı anlamak için sistematik bir girişim yapmamışlardır. İnsanlar nedenleri olaylara bağlayarak çevrelerinde olan biteni anlamayı sever. Bireylerin yüzyıllardır dini törenler yaparak Tanrıları çağırmalarının nedeni budur; çünkü onlar, Tanrıların ana elementleri ve doğal dünyayı kontrol ettiğine inanırlar (ör. Hava). Boeing 757’nin güvenli çalışması ( ve Hindu gök tanrısı Akash Bhairab’ı yatıştırmak) için iki keçi kurban etmek, öncelikle nasıl işlediğini anlamadan doğal dünyayı anlamak için yapılan bir girişimdir. Akıl veren sosyoloj, bilimsel metotları kullanmadan yoplumsal dünyanın nasıl işlediğini anlama girişimidir.
Sosyologların dünyanın işleyişini anlamaya çalışmadığını söylemek yanlış olur. Sosyal dünyayı anlama, ilerleme sürecinde ilk adımdır. Sosyologlar, teorilerini test etmek için koltuklarından kalkıp sosyal dünyaya giriş yaparlar. Veriler toplayarak teorilerini değerlendirirler ( tümdengelimde olduğu gibi). Sosyologlar sadece sosyal dünyanın nasıl işlediği hakkında teoriler önermez, bilimsel metotlar kullanarak dünyanın işleyişi hakkındaki teorilerini test ederler. Tüm insanlar gibi değerleri, inançları hatta yaptıkları araştırmalarda ne bulabileceklerine dair önyargıları vardır. Ama iyi bilinen sosyolog Peter Berger, sosyoloğu bilimsel olmayan araştırmalardan ayıran şeyin ne olduğu konusunda, “Sosyologlar orada ne olduğunu görmeye çalışır. Ne bulacağına dair endişeleri veya korkuları olabilir. Ama bu endişelere ve korkulara aldırış etmeden görmeye çalışır. İşte bu nedenle yapılan eylem, bir saf algı eylemidir.” Demiştir. O halde sosyoloji, uyumlu bir çevrede toplumsal olguların konumunu belirleyerek (ör. toplumsal yapı, kültür, tarih) deneysel verilerin toplanması/analiz edilmesi ile toplumsal olguları anlamaya çalışma ile ortaya çıkan bir girişimdir.
Tarihçe; Sosyoloji nispeten yeni bir akamedik disiplindir. İlk olarak 19. Yüzyılda çağdaşlığın zorluklarında ortaya çıkmıştır. Değişkenliğin ve teknolojik ilerlemelerin artması, insanların farklı kültürleri ve toplumları teşhir etmesinin artması ile sonuçlanmıştır. Bu teşhirin etkisi oldukça çeşitliydi ama bazı bireyler geleneksel ve göreneksel normları kırarak dünyanın nasıl işlediğini anlamayı garantilediler. Sosyologlar bu değişikliklere, toplumsal grupların nasıl bir arada tutunabildiklerini anlamaya ve toplumsal dayanışmanın bozulmaması için yeni çözümler keşfetmeye çalışarak karşılık verdiler.
Auguste Comte ve Diğer Kurucular; Sosyoloji terimi Auguste Comte (1718-1857) tarafından 1838’de, Latince “socius” (arkadaş, dost) ve Yunanca “logos” (bilim) kelimelerinin bir araya getirilmesi ile türetilmiştir. İlk kez Auguste Comte tarafından kullanılan sosyoloji terimi Herbert Spencer tarafından da geniş kitlelere tanıtılmıştır. Comte tüm bilimleri sosyoloji altında birleştirmeyi umuyordu. Ayrıca sosyolojinin toplumu ve bireylerin faaliyetlerini doğrudan geliştirme potansiyeli olduğuna ve sosyolojinin diğer bilimleri de geliştireceğine inanmıştır. Üç Hal Kanunu (The Law of Three Stages) adlı eserinde bir toplumu anlamayı anlatmıştır. Diğer düşünürlerin aksine toplumun bölümler halinde geliştiğine inanmıştır. Bunlardan birincisi olan kuramsal bölüm, toplumun dini görüşünü nereden aldığıdır. İkincisi olan metafiziki bölümde insanların toplumu doğal olarak kavyarışının nereden geldiği yer almaktadır. Comte’nin inandığı son bölüm ise pozitivist bölümdür. Comte bu bölümün toplumsal gelişimin zirvesi olduğuna inanmıştır. Bilimsel bölümde toplum güvenilir bilgi ve bilimin sağladığı bu bilginin ışığında yönetilebilir. Comte’nin kanunu ve insanlık tarihi arasındaki belirsiz bağlantılar görülebilirken, bugün Comte’nin yaklaşımı genel olarak asılsız ve çok basitleştirilmiş olarak anlaşılır (bkz. Demografi geçiş teorisi ve ekolojik-evrimsel teori). 19. ve 20. Yüzyıllarda sosyolojinin diğer klasik kuramcıları Karl Marx, Ferdinand Toennies, Emile Durkheim, Vilfredo Pareto ve Max Weber’dir. Sosyolojinin öncüleri olarak birçok düşünür tarih, felsefe, din, eğitim, ekonomi, psikoloji, etik ve teoloji gibi diğer bilimlerin de eğitimini almıştır.
Disiplinin Gelişimi; Sosyoloji teriminin geçtiği ilk kitap 19. Yüzyılın ortalarında İngilizce filozof Herbert Spencer tarafından yazılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk sosyoloji kursu 1890’da Lawrence’taki Kansas Üniversitesi’nde, Sosyolojinin Elementleri başlığı altında öğretilmiştir. Tam teşekküllü ilk sosyoloji departmanı 1892’de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Chicago Üniversitesi’nde Albion W. Small (Amerika Sosyoloji Bülteni’nin kurucularından, 1895) tarafından kuruldu. İlk Avrupa sosyoloji departmanı L'Année Sociologique’in (1896)kurucusu ve Bordeuax Üniversitesi’nde ve Emilie Durkheim tarafından 1895’te kuruldu. Almanya’daki ilk sosyoloji departmanı Ludwig Maximilians Üniversitesi’nde 1919’da Mzx Weber tarafından Münih’te 1920’de Polanya’da da Florian Znaniecki tarafından kuruldu. İngiltere’deki ilk sosyoloji departmanı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuruldu. Sosyolojide uluslararası iş birliği 1893’te Rene Worms tarafından kurulan Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü ile başladı. 1949’da kurulan Uluslararası Sosyologlar Derneği, bu enstitüyü gölgede bıraktı. 1905’te dünyanın en geniş sosyolog derneği Amerika Sosyoloji Derneği adı ile kuruldu.
İlk Sosyolojik Çalışmalar; İlk sosyolojik çalışmalar fizik ve biyoloji gibi doğa bilimlerine yakın olarak düşünülmüştür. Sonuç olarak birçok araştırmada tartışılan, doğal bilimlerde kullanılan metodoloji, sosyal bilimlerde de kullanıma çok uygundu. Bilimsel metotları deneycilikle uygulamak sosyolojiyi teolojiden, felsefeden ve metafizikten ayırdı. Pozitivizmin ışığında August Comte tarafından desteklenen bu ilk sosyolojik girişim, sosyolojik natüralizmin temelini oluşturan bir metodolojik girişimdir. Pozitivizmin hedefi doğal bilimler gibi önceden tahmindir. Ama sosyolojide insan davranışı incelenir ki bu da oldukça karmaşık önermeler içerecektir. İnsan davranışlarını tahmin etmenin zor olduğu anlaşıldı. Wilhelm Dilthey ve Heinrich Rickert gibi bilim adamları doğal dünyanın sosyal dünyadan farklı olduğunu savunmuştur. İnsanların diğer birçok hayvan topluluklarının aksine kültüre sahip olduğu gibi (ör. Bir karıncanın veya bir kurtun davranışı genetiğe dayanır ve nesilden nesile aktarılmaz) . Sonuç olarak sosyoloji için ek bir öneri hedef alınmıştır. Max Weber ve Wilhelm Dilthey “verstehen”in (Alm. Anlama) içeriğini tanıttı. Verstehenin amacı ise davranışı tahmin etmenin anlamadan daha az olmasıdır. Verstehen bir nevi insan davranışını tahmin etmenin pozitivist girişimlerinde olduğu gibi kültürü anlamada kullanılan sistematik metodolojilere benzerdi. Daha çok öznel süreçlere açıktı. Sosyolojinin ve diğer sosyal bilimlerin insan davranışını tamamıyla kavramasının yetersizliği sosyal bilimleri “soft sciences” (sosyal bilimlerin konuşma dilindeki genel tabiri) olarak isimlendirmiştir. Olağanüstü karmaşık olan insan, sosyal hayvan olarak da görülebilir. Ama bu aşağılayıcı bir etiket olarak da görülebilir. Birçok hayvanın insan kadar karmaşık olmasını tamamen anlamaya bağlamak zordur. Dahası insanlar, insan topluluğu ve kültürü sürekli değişim içindedir, bu da sosyal bilimlerin sürekli değişeceği anlamına gelir.